17 Nisan 2013 Çarşamba

2 Yaş Sendromu Sırasında Neler Yaptım?


Bir çocuğu büyütmek, psikolojisine zarar vermeden sağlıklı bir şekilde büyütebilmek çok hassas bir iş, ancak büyütenler yani bizler de "mükemmel" insanlar değiliz. Her insanın yanlışları, zaafları ya da eksikleri var ve bir şekilde çocuklarımıza yansıyor. Ben bunları oğluma en az şekilde yansıtmak için okuyor, araştırıyor, düşünüyor ve sinirlerimi kontrol altında tutmaya çalışıyorum. İnşallah onu mutlu, huzurlu ve gelecekte içinde anlam veremediği sıkıntılar oluşturmayacak şekilde yetiştirebiliyorumdur. 2 yaş sendromu yani bir nevi ilk ergenliğimiz de kolay geçmiyor. Şu an Bora 32 aylık, sinir anları oldukça azaldı. O anlarda neler yaptığımızı paylaşmak istedim.

2 yaş sendromu 1,5 yaş ile 3,5 yaş arasında süren bir dönem ve bu süreçte çocukta şu davranışlar dikkat çekiyor:

-Ağlama
-Başını duvara vurma
-İnatlaşma
-Bağırma
-Oyuncak fırlatma
-Yemek yememe

Öncelikle Bora'ya doğduğundan beri ben bakıyorum dolayısıyla tek uyarandan öğreniyor ve ikileme düşmüyor. Yani hiçbir "hayır" dediğim şey "evet" olmadı. Bu yüzden aldığı cevapta kabullenici oluyor. Oğluma ben bakabildiğim için şanslıyım, şayet bakan annaanne ya da babaanne bile olsa izin verilen şeyler değişiyor ve çocuk tutarsız kuralları hemen fark edip ağlayarak elde edebileceğini düşünüyor.

Bora pek ağlayan bir bebek olmadı. Düştüğünde bile ağlamadığı için bir ara acı hissetmemesinden şüphelenmiştim. Gereksiz evham yaptığımı, dayanamayacağı acılar veren düşme durumlarından sonra anladım. Mümkün olduğunca ağlamıyor hatta ağlamamaya çalıştığı için acısını etrafa ya da bana vurarak atmaya çalışıyordu. O zamanlarda canı acıyınca ağlayabileceğini, vurmasına gerek olmadığını söylemiştim. Çocuğu ağlamaya teşvik bir nevi :) Şaka bir yana, ağlamamayı büyümek olarak görüyordu sanırım, ağlayarak rahatlayabildiğini fark etti. Daha küçük olduğu bir dönem düştüğü yere vurma suretiyle "ah sana" hareketi yapmıştık ki bunun yanlış olduğunu Bora'nın hareketlerinden fark eder etmez acıyan yeri öpme şeklinde hareketimizi değiştirdik (peşi sıra da Üstün Dökmen'in bununla ilgili yazısını okuyup doğru bir değişim yaptığımızı gördük). Hala acıyan yerini ben diğer odada olsam da gelir bana öpmem için gösterir, öperim, sarılırız, gider. Metanetlidir, hala pek ağlamaz, maaşallah. Genelde uyku zamanı geçtiğinde, çok acıktığı halde yemek yemeği reddettiğinde gereksiz yere yaygara koparır. O zaman da sakin kalıp ağlamasına izin veririm. Yanınızda bağıra bağıra ağlayan hatta buna sinirlenmediğinizi görüp yüzünü yüzünüze yaklaştırarak ağlayan bir bebeğe karşı sakin kalmak elbette kolay değil. Sinirden akan göz yaşlarımı ona belli etmeden koluma, elime, müsait nere varsa oraya sildiğimi bilirim. Ama ben de onunla birlikte büyüyorum.


Bir şey satın almak için ağladığında da sadece çikolata konusunda zorluk çekiyoruz. Ağlamak değil de sızlanmak Bora'nınki...Alacağımız her şeyde "1 tane" kuralı var. Ne alırsak alalım sadece 1 tanesini seçme hakkı var ve zaten sahip olduğu bir şeyse alamaz. Oyuncak konusunda sorun yaşamıyoruz ama ne zaman markete gitsek janjanlı paketlerin büyüsüne kapılıp ya bir bisküvi ya da bir çikolata istiyor. Ben Bora'yı bu tür gıdalardan mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışıyorum. Zaten etraftan korumakta zorlanıyorum bari kendi elimle zararlı gıdalara alıştırmayayım diyorum. Her gittiğimizde istemesi de "hayır"lara sebep oluyor. En sonki olayda, marketten çikolata istememesi konusunda evdeyken anlaşıp öyle markete gittik. Gel gör ki o standın önünde yine Bora'ya olanlar oldu. Evde konuştuğumuzu, almayacağımızı söyledim. Başka bir marka gösterdi, sonra başka, sonra başka...En sonunda birini eline alıp alış-veriş sepetine koymaya yeltendi.  Yine sakin ve kararlı anneye toslayınca yan tarafındaki peynir camekanını kıracağını söyledi. Bu beni sinirlendirme çalışmaları oluyor. Tedirgin oluyorum tabi ama belli etmiyorum. "Kırarsan görevli amca sana kızar, niye camımı kırıyorsun der" dedim. Vazgeçti. Kasaya doğru ilerlerken gördüğü her renkli şeyi işaret etti. En sonunda sakızla anlaştık. Arada sırada şekersiz ve damla sakızlı olanlardan çiğniyor, en azından dişlerini temizlediğini düşünüyorum.

Herhangi bir sebeple ağladığında hep sarılıyorum. Eğer sarılmak istemiyorsa, yakın mesafede bekliyorum ki yanında olduğumu, sıkıntısını paylaştığımı bilsin. Ama ağlamasını kessin diye dikkatini dağıtmıyorum. Bence ağlaması gerekiyorsa rahat rahat ağlamalı...

Başını duvara vurma dönemi kısa sürdü. O anda yanına gidip başını tutup öpüyordum. Böyle yaparsa başının acıyacağını söylüyordum. O anda duruyordu ama başka bir zaman yine aynı şeyleri yaşıyorduk.

Ben başından beri fazla "yapma" diyen bir anne olmadım. Bir yerlere tırmandığında etrafı güvenli hale getirdim ama tırmanmasını engellemedim. Topladığım bir yeri dağıttığında hiç dert etmedim. Bağırdığında, ağladığında susturmadım. Dolayısıyla ben bir şeye "yapma" diyorsam mutlaka neden yapmaması gerektiğini açıklarım ve Bora "durur". Bilir ki devam ederse bir terslik olacak. Tabi bu zamanla oturdu. Oyuncak fırlatmaya başladığında evde yalnız olduğumuzda görmezden geliyordum. Yapma demiyordum çünkü attığını (sözde) görmüyordum. Amacım "yapma"yı az kullanmaktı. Başkaları olduğunda da attığı şeylerin başkalarının canını acıtacağını söylüyordum. Bora tabi ki durmuyordu. Ama her defasında aynı açıklamayı dinliyordu. Biz de kendimizi kolluyorduk. Bir defasında babaannesinin bacağına isabet eden arabası miladı oldu. Kadıncağızın canının acıdığını görünce her atma teşebbüsünde onu hatırlattık, o da durdu.

İnatlaşıyorsa  duruma göre genellikle ben geri adım atarım. Eğer altını değiştirmeyeceğini söylüyorsa ısrar etmem mesela. En fazla etraf çiş olabilir, hayati bir durum değildir. Bir süre başka şeylerle ilgileniriz sonra tekrar teklif ederim orta yolda buluşuruz. Şu aralar kakasını ve çişini yaptığı anı bildiği halde bezine yapmak konusunda ısrar ediyor. Her fark ettiğimde "istersen tuvalete yapalım" diyorum o da "hayır, buraya yapıcam" diyor. Ben de "peki" diyorum. Çünkü inatlaşmamın bir faydası yok, biliyorum. Ama kış günü sandeletlerle dışarı çıkmak istediğinde geri adım atmamıştım kesin ve net bir tonla "hayır" demiştim ve arkasından açıklamasını yapmıştım. O da kabullenmişti.

Sonunun ne olacağını tahmin edemediği şeyler konusunda kabullenici oluyorlar sanırım. Çünkü yemek yememek konusunda inatlaşırsa, açlık onu rahatsız etmiyor ve inatlaşmakta bir sakınca görmüyor. Ama yolda elimi tutmadan karşıya geçmek konusunda inatlaşırsa, arabaların bize zarar verebileceğini açıkladığımda, geri adım atıyor ve sözümü dinliyor. Bir de inatlaştığı şeylerin çoğunda kendi istediği olduğu ve hayati tehlike içeren durumlarda kat-i suretle hayır cevabı aldığı için de bu uyumu gösteriyor olabilir.


Başlıca zorlandığım konu yemek yememesi zaten. Et, balık, makarna her suretle yiyor ama bunun dışındakilerde uzmanların pek de tavsiye etmediği TV metodunu kullandım. Sebze yemeği ya da sebze çorbası yedireceksem reklamları açıyorum. O reklamlara dalmışken ben arka arkaya kaşık veriyorum. Bir reklam kuşağı, bilemedin iki reklam kuşağında yemek bitiyor. Ama yine de her yemeği yemiyor. Öğürme hareketi yapıyorsa hiç ısrar etmiyorum. Bir kaşık yemek, bir kaşık yoğurt ya da ekmek fikrini onaylıyorsa çabalıyorum. Yani inatlaşmayı onun yiyememe derecesine göre kabulleniyorum. Eğer yiyecek gibiyse reklamla yediriyor, kesinlikle yemeyeceğini belli ediyorsa geri adım atıyorum.

Bunun dışında;
- Bora neye "kendim yapabilirim" diyorsa izin veriyorum. Yapamazsa neden yapamadığını açılıyorum üzülmemesi için...
-İstemediğim bir şeyi yapacaksa, başka seçenekler sunup seçim yapmasını bekliyorum, genelde fikri değişiyor.
-Mutlaka izin vermediğim şeylerin onun iyiliği için olduğunu, kendi keyfim için olmadığını belli ediyorum.
-Her "hayır"ın arkasından açıklmasını yapıyorum.
-Bir şey anlatmamı istediğinde (ör.beton kamyonlarının ne işe yaradığı) çömelip onun göz hizasına geliyor, göz teması eşliğinde konuşuyorum.
-Uyku konusunda her öğle uykusuna ağlayarak "uyumak istemiyorum" diyerek çıkıyor (uykusu olduğu ve gözleri uykudan morardığı halde). Sabırla yatırmaya çalışıyorum, yatakta 1 saate yakın beni oyalıyor, genellikle kızdıktan sonra teslim oluyor. Sanırım hergün kızdığım tek konu uyku.

Aklıma gelenler bunlar...

Yazdıklarımın hepsi okuduklarımdan çıkardığım sonuçlar ve içimden gelenlerle şekillenen kişisel deneyimlerim...Tabi ki her çocuk farklıdır. Hepsi aynı dönemlerden geçse de tepkileri farklı olabiliyor. Biz bu şekilde nispeten sakin geçiriyoruz. Darısı tüm yaşıtlarımızın başına...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder