27 Aralık 2013 Cuma

"Abur-Cubur" lar !



Ben anne olmadan önce de günümün büyük bölümünü evden uzakta geçireceksem, çantasında meyvesini, suyunu taşıyan biriydim. Yazının kimyasal kısmına geçmeden şunu da söyleyeyim, yediğimiz meyveler ne kadar sağlıklı ondan da emin değilim. Ama kötünün iyisi olduğunu düşünüyorum. Anne olduktan sonra Bora'nın damak tadının oluşmasındaki etkimi düşünerek onu ambalajlı olsun, ev yapımı olsun her türlü zararlı atıştırmalıktan, etrafımdakilerin canını sıkmak pahasına uzak tutmaya çalışıyorum. Ama bu çabam Bora'nın canını sıkmayacak şekilde oluyor, yasaklar her zaman cazip olur biliyorum.


Bora'nın ilk atıştırmalıkları çocuklar için olan çikolatalardı. Etrafındakiler ona ısrarla zararlı bir şey vermek istiyorlarsa sadece onu verebileceklerini söylüyordum. Böylece var olan bir zararlıdan hem onu korumuş, hem de ısrarcı kişiye bir yol göstermiş oluyordum. Durum, Bora bir kriz hissetmeden atlatılıyordu. Abur-cuburların içinde en masumu çikolata gibi geliyordu bana. Sonuçta çikolatanın yararları üzerine birçok yayın okuyordum. Çikolata fabrikalarını görmüş tanıdık bir bilim insanının anlattıkları karşısında, kararlarımdan ufak pişmanlıklar yaşamadım değil ama hala ağzında sürekli lolipop ya da elinde cips paketiyle gezmeyen bir çocuğum olduğu için mutluyum.

Yemesine nasıl engel oluyorum? Tanışmasına engel olarak. Tadına bakarsa bayılacağını bildiğim hiçbir ambalajlı ürünü eve almıyorum. Evimize gelenleri getirmemeleri konusunda uyarıyorum. Bir yere gittiğimizde karşılaşırsak daha az zararlı alternatiflere yönlendiriyorum. Eninde sonunda bir yerlerde bir şeyler yiyor tabi, onu da sosyal ortam yiyiciliğinden sayıyorum :)

Her market ziyaretinde abur-cubur almadan dönmeyeceğimizi kabullendim artık ( ne alacaksak "1 tane alma" kuralı var). Ama Bora'yı o bölümde bıraksanız ne alacağını bilemez o yüzden içim rahat, tanıdığı birkaç "nispeten daha az zararlı" olduğunu düşündüğüm ürüne yöneliyor, meyveli yoğurt, meyveli peynir, çikolatalı süt gibi. Bu da yeni ürünlerle tanışacağımız vakti uzatıyor. Bora 3,5 yaşında ve daha hiç şeker yemedi. Bu, etrafımdakilerin oğluma "yazık sana" söylemlerinde bulunduğu, benimse gururlandığım bir tablo.

Bu konuda en çok zorlandığım şey reklamlar oluyor. Bora reklamdaki janjanlı paketlere ve reklamın sunumuna takılıyor ve "anne bundan alalım" diyor. Üstelemiyorum, çünkü gördüğü her şeye olumsuz bildirim yaparsam beni takmayacağını biliyorum. "Alırız oğlum" diyorum. Ben gidip almıyorum ama markette onu fark edip isterse de almamazlık etmiyorum, ki benim yasak koyduğumu düşünmesin, bunun yanında "bu pek iyi bir şey değil, bi' dahaki sefere şundan alalım ama.." gibi sözler de söylüyorum. Tüm bunlar olmadan önce, fark etmemesi için markette yedi takla attığımı belirtmeme gerek yok sanırım.

Anaokulu araştırmalarım sırasında ( burada ) yemek listesi özellikle dikkat ettiğim bir konuydu. Dikkat ederseniz kahvaltılarda çikolatalı ekmek (çikolata yemesine karşı değilim ama çikolatalı ekmeğe karşıyım zira yerse peynir, yumurta diskalifiye oluyor), ikindilerde de çoğunlukla pasta, tatlı, hazır meyve suyu tercih ediliyor. Yeme alışkanlıklarında okulun büyük etkisi var. Siz evde ne derseniz deyin, orada herkesle birlikte ne yiyorsa onu tekrar isteyecektir.


Bora için abur-cubur demek, badem demek, kaju, antep fıstığı, patlamış mısır demek. En kötüsü ev keki (akrilamid oluşumuna dair öğrendiğim yeni bilgiler ışığında ben tasvip etmiyor, mümkünse yapmıyorum), ev böreği demek. Ben de sağlıklı tarifler toplayıp tatlı krizi anlarında bunları kullanmayı yeğliyorum. Havuçlu toplar gibi...

Zararlı ürünleri sosyal hayattan kopmadan, günlük hayatımıza çok da fazla dahil etmemek mümkün. Çocuklarımız büyüdükçe daha fazla zararlı besinleri tercih edecek ama o zamana kadar alışkanlıklarını yerleştirebilirsek, damak tatlarını doğru yönde geliştirebilirsek daha sağlıklı olur diye düşünüyorum. Zira benim babam günümüzdeki hiçbir dondurmayı beğenmez, hep çocukluğundaki karlı dondurmayı arar durur.

Sağlıklı günler!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder